Yönetmen Nebil Özgentürk “Sabahattin Aliler ölmez. Sonsuza kadar yaşar. Sabahattin Ali çok büyük bir isim. Sinop Cezaevi’nde her şeye karşı umudunu koruyor. Bugünlerde de umudumuzu korumak zorundayız.” dedi.
Türk edebiyatının önemli isimlerinden Yazar Sabahattin Ali, Kültürler Arası Düşünce Fabrikası tarafından Hamburg Belediye Sarayı’nda düzenlenen etkinlikte anıldı.
İki gün süren etkinliğin ilk gününde yapılan, moderatörlüğünü Hamburglu Yazar Rukiye Çankıran’ın gerçekleştirdiği panele Gazeteci, Yazar, Yapımcı ve Yönetmen Nebil Özgentürk, Altona Meclis Başkanı Stefanie Wolpert ve Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali Türkiye’den canlı bağlantıyla katıldı. Etkinlikte bazı yazarlar da videolarıyla Sabahattin Ali ve eserlerini anlattı. Etkinliğe müzisyen Umut Kağan Özel “Leylim Ley” ve “Başın Öne Eğilmesin” adlı türkülerle renk kattı.
Gazeteci, Yazar, Yapımcı ve Yönetmen Nebil Özgentürk panelde yaptığı konuşmada “Sabahattin Aliler ölmez. Sonsuza kadar yaşar. Sabahattin Ali çok büyük bir isim. Sinop Cezaevi’nde yatmak herkesin harcı değildi o zamanlarda ve o, orada her şeye karşı umudunu koruyor. Bugünlerde de umudumuzu korumak zorundayız. Sabahattin Ali umudumuzu koruma duygusu veriyor.” diye konuştu.
“Adalet aramaktan yoruldum”
Filiz Ali konuşmasında anılmasından memnuniyet duyduğu babasıyla ilgili olarak “Bir defin belgesi bile yok. Nereye gömüldüğü bilinmiyor. Olayın içyüzü bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün iktidarlar tarafından ısrarla aydınlatılmadı. Sabahattin Ali’nin naaşı hâlen kayıp. Adalet aramaktan yoruldum. Almanya’da, Hamburg’da babamı anmanız beni çok duygulandırdı. Bu etkinliği düzenleyenlere teşekkür ediyorum.” şeklinde konuştu. “Kayıp Kemiklerin İzinde”
Etkinlikte gösterimi yapılan “Kayıp Kemiklerin İzinde” isimli belgeselde, 70 yıl sonra babasının öldürüldüğü ormanın derinliklerindeki olay yerine giden ve babasından bir iz arayan Ali, belgeselin başında babasının ölümü ve ardından yaşananları izleyiciye aktardı.
Babası Sabahattin Ali’nin, 1948 yılının karlı bir Şubat sabahında, kendisinin ve annesinin birkaç poz fotoğrafını çektikten sonra Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıktığını ve bir daha geri dönmediğini kaydeden Ali “Ölüm haberini neredeyse bir yıl sonra, 1949 yılının Ocak ayında gazetecilerden aldık. Başta her şey usulüne göre halledilmişti. Sabahattin Ali’yi ‘milli hislerinden galeyana geldiğinden’ öldürdüğünü iddia eden bir katil vardı ortada. Babama ait olduğu söylenen fakat tanınmaz hâlde olan bir ceset de bulunmuştu. Ne var ki cesedi teşhis etmeye o zaman hayatta olan annesi ve eşi çağırılmadı. Böylece ceset, esrarengiz bir şekilde kayboldu. Sabahattin Ali’ye ait bir defin belgesi bile yok yani nereye gömüldüğü bilinmiyor. Olayın iç yüzü bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün iktidarlar tarafından ısrarla aydınlatılmadı. Sabahattin Ali kayıptır.” ifadelerini kullandı.