Didem GÜLCE

Tarih: 02.06.2024 22:15

Bazen Sadece Sarılmak Yeter

Facebook Twitter Linked-in

Nietzsche’nin "delirdiğinin kanıtı" olarak sıkça örnek verilen bir olay var: Sokakta kırbaçlanan yaşlı bir araba atının boynuna sarılıp ağlaması! Bu, bir canlının acısı karşısında o acıyla bütünleşmek, merhamet, bir canlıya karşı duyulan şefkat idi ama delilik değildi kesinlikle. Psikoterapist Virginia Satir, hayatta kalabilmek için günde en az dört kez sarılmaya ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Hayatımızı devam ettirebilmek için bu sayı sekiz, duygusal ve zihinsel anlamda büyümek içinse on iki. Bebekler ve çocuklar için çok daha fazlası gerek tabii ki. Ben evdeki kedime bile günde defalarca sarılıp, öpüyorum. Malum, sevdiğimiz birine sarıldığımızda oksitosin hormonu salgılıyor ve rahatlıyoruz.

Bir de hayata dört elle sarılmak mevzusu var. Bazı günler dağları yerinden oynatacak güce sahip olurken, bazı günlerse sadece yataktan kalkacak kadar gücümüz oluyor. İkisi de hayatın gerçeği, bazen iki elle sarılırız işte. Küçükken ne kadar sesli ağlardık hatırlıyor musunuz, biri gelip bizi teselli etsin diye… Şimdi ise, sessizce ağlıyoruz, kimse bizi duymasın diye… Güçlü görünmek çabası, güçlü olabilmekten daha zor geliyor bazen. Yaşam, hemen her gün eğitiyor insanı değişik şekillerde. Benzer hikayelerimiz olsa da, her insanın yolculuğu ve hikayesi parmak izi kadar kendine özgüdür. Ve hayata tutunma durumu da hepimizde günden güne, hatta an’dan ana bile farklılık gösterir.

Deli olacağım veya öleceğim dediğimiz zorlu zamanlarımız da oluyor değil mi? İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere bile çok çabuk alışıyor ve katlanıyor aslında, o an hiç bitmeyecek gibi gelse de. İşte o sıkıntılı zamanlarda, bize en iyi gelen şey sarılmak. Birkaç yıl önce ailemle birlikte tatildeyken, annemin yüksek ateşi dolayısıyla Silifke Devlet Hastanesi'ne gitmiştik. Ankara’dan tatile gelmiş bir annenin çocuğu vefat etmiş, kadıncağızın ağıtları yürek dağlıyordu ve yapayalnızdı. Tek yapabildiğim, hiç tanımadığım o kadına gidip sımsıkı sarılmak oldu. Kadının minnetle bakan gözlerini hiçbir zaman unutmayacağım, belki acısını dindirmedim ama küçücük de olsa paylaştım.

Bir kucaklaşmanın nelere vesile olacağını hiçbir zaman bilemezsiniz, o yüzden sarılın sevdiklerinize ve hatta gerektiğinde tanımadıklarınıza bile. Hayatı boyunca yüzlerce fotoğraf çekmiş ve doksan yaşında ölmüş olan Ara Güler’in şu cümlesi beni hep çok etkilemiştir: “Fazla ciddiye almayın hayatı, bir gün her şey fotoğraflarda kalacak.”

Bir çiçeğe bakmayı öğrenir gibi kendimize bakmayı öğrenmemiz lazım önce. Kendine hoyrat ve acımasız davrananlar, ruhlarını yıpratırlar. O yüzden ruhumuza en kıymetli varlığımız olarak bakmalıyız ve en çok da kendimize sarılmalıyız. Velhâsıl herkese ve her şeye yetişeceğiz derken kendimize geç kalıyoruz; zamanımız var mı bilemeden…

Kendinizi deşmeyin, üzmeyin ve kıymetinizi bilin. Sevdiklerinizi ihmal etmeyin, her fırsatta sarılın. Hele yaşamayı hiç! Yaprakların hışırtısını, gölgenin serinliğini, bazı gözlerin derinliğini tadın… Uyandığınızda güne; en yakınınızdakilere güneş olun, sesinizle konuştuklarınıza sarılın.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —