Didem GÜLCE


KADININ ADI VAR MI?

Siz de fark ettiniz mi, cinsel kimliği icra ederken şekillendirdiğimiz mekanlar var. Sadece kadınların ya da erkeklerin o yerlerde olabileceği ve yapabileceğine dair yazılmamış kurallar


Siz de fark ettiniz mi, cinsel kimliği icra ederken şekillendirdiğimiz mekanlar var. Sadece kadınların ya da erkeklerin o yerlerde olabileceği ve yapabileceğine dair yazılmamış kurallar. Adaletsiz toplumlarda, ‘kadın başına’ girmenin uygun olmadığı mekanlardan tutun da, kadın kimliğinin yapmasının hoş olmayacağı meslekler sınırlarla çizilmiştir.

Şehirlerarası yolcu otobüslerinin şoför koltuğunda oturan ve her gün binlerce kilometre yol kat eden Türkiye'nin sayılı kadın otobüs şoförlerinden biri de Serenay Göç Kaptan. Sosyal medya hesabından kendisini takip ediyorum bir süredir. Bir çocuk annesi, 29 yaşındaki uzun yol kaptanı, 10 yıl önce hosteslikle başladığı otobüs serüvenine, başarılı bir kaptan olarak devam ediyor. 1960 yapımı, yönetmenliğini Metin Erksan'ın yaptığı, senaryosunu Atilla İlhan'ın yazdığı “Şöför Nebahat” filmini izlediniz mi? Nebahat, taksi şoförü olan babasının kalp krizi geçirip ölmesinden sonra, ailesinin geçimini sağlamak üzere babasının taksisinde şoförlük yapmaya başlamıştır. Yaşadığı şehirde kadınların taksi şoförü olarak çalışması hoş görülmemesine rağmen Nebahat, taksicilerin jargonunu da öğrenip mesleğini yapmaya devam etmiştir. “Şoför Nebahat” karakteri, bulunduğu yapıtı aşan toplumsal göndermeleriyle, çalışma hayatında “erkekleşen kadınları” tanımlamanın ifadesi haline gelmiştir. Filmde, kamusal alanda var olabilmek, ekonomik özgürlüğünü elde edebilmek için “erkek işi” yapmaya mecbur kalan bir kadının, Nebahat’in öyküsü anlatılır: Kadın, erkeklerin dünyasında var olabilmek için mutlaka “erkekleşmek” zorunda mıdır peki? Kadınlar da ne yazık ki o kadar büyük bir “dişi” imgesi yaratıldı ki; 8 Mart’ta bile kadın güçlüdür, kadın otobüs veya taksi şöförü, ya da pilot olabilir veya yapabilir gibi anlamsız ve değersizleştirici söylemlerle kutluyoruz. Kadına verdiğimiz değeri, erkeğin yaptığını yapabilmekle ölçüyoruz hala. Oysa önemli olan kadın ya da erkek olmak değildir, bütün mesele ‘insan’ olabilmektir. Bir derde deva olmanın, bir soruna çözüm üretmenin, bir yaraya şifa olmanın cinsiyeti yoktur… Sürekli şikayet etmenin, dedikodu yapmanın, kusur aramanın, kınamanın, eleştirmenin, ayıplamanın, yargılamanın da kadını erkeği olmadığı gibi… Duygu Asena’nın 1987’de yayımladığı “Kadının Adı Yok” kitabının sembolleşen adı maalesef birçok alanda hâlâ geçerli. Kadın haklarının korunması ve cinsiyet eşitliğinin sağlanması için hem ülkemizde hem de dünyanın geri kalanında alınacak daha çok yol var...

Evet, bir şeyleri değiştirmek gerekiyor, şikayet etmek yerine. Öncelikle sünnet düğünleri ve mevlitleri yasaklanmalı kesinlikle. Tamamen gelenekselleştirilip, yanlış alışkanlıklara dönmüş bu adetlerin din adı altında normalleştirilip, sevap kazanmaya kadar dönüştürülmesi, bilgisizlik üzerine kurulmuş bu sistemin değiştirilmesi lazım. Her kuşak ona servis edilen kültürü yaşamaya mecbur ediliyor, onunla donatılıyor ne yazık ki. Pek azımız bu dayatmadan kendimiz olarak çıkabiliyoruz. Büyük bir kısım, özenti dayatılara aşırı istekli ve bu yüzden o dönemi yansıtan kültürün bir parçası haline dönüşüyor, bilmeden, sorgulamadan sürükleniyor.

Birçok kültürde adet görmeye başlayan kadınlara bunu saklamaları ve bu konuda susmaları söylenir. Sıklıkla pis, iğrenç olarak nitelendirilir ne yazık ki adet görmeye başlamak. Yakın bir zamana kadar, hatta günümüzde bazı az gelişmiş bölgelerde bile kadınlar, kadınlığa ilk adımını atar atmaz adeta bundan sonraki taşıyacağı bütün ayıplar için peşin peşin cezalandırılırdı. Çocukluktan çıkışının müjdesini, kendilerine bir tokatla verirmiş anneler. İlk aşağılanma, hem cinsi anne tarafından yaşatılan genç bir kız, düşünün ne hisseder? Utanç timsali kadınlar, lekeli bir varlığa dönüşür, herkesten gizlenirdi bu biyolojik olarak doğurganlığın işareti olan, kadınlara bahşedilmiş özel ve güzel durum.

Oysa erkekler, erkekliğe ilk adımını sünnet merasimiyle kutlar, düğünler dernekler kur ulur, hediyelere boğulur, ”koçum benim erkek oldu diye” cümle aleme ilan edilir, gurur nişanesi şeklinde yere göğe sığdırılamaz. Erkek bu gereksiz, tantanalı özerkliğini açıkladıktan sonra, kendilerini üstün ve her hakka sahip olarak görür, ardından kadına şiddet de başlar, cinayette işlenir maalesef.

Sonra da cinselliği bastırılıp, kimliksizleştirilen toplumlarda dişinin her samimi davranışı, erkek tarafından şehvet olarak algılanır. Kadınların samimi ve nazik davranışları erkekler tarafından ‘ilişkiye davet ‘ olarak yorumlanıyor ne yazık ki. Kadınlar “acaba yanlış mı anlaşılırım?” diye düşünmekten karşı cinsle dostça ve sağlıklı ilişkiler kuramıyorlar. O yüzden bizim toplumumuzda “kadınların erkekten arkadaşı olamaz”, sadece kocası, sevgilisi olabilir ne yazık ki. Biz kadınlar, nefis olarak değil, nefes olmak için doğduk ama erkekliği göklere çıkaran zihniyetlerle, nefis olduk…
 

Hakkı Cemal Doğu
10.03.2024 14:28:57
Biz kadınları filmlerde, romanlarda, şiirlerde sevdik, gerçek hayatta ise onların kabusu olduk malesef…

Adıyaman

31.10.2024

  • İMSAK 05:23
  • GÜNEŞ 06:44
  • ÖĞLE 12:16
  • İKİNDİ 15:10
  • AKŞAM 17:37
  • YATSI 18:53

Hamburg-Billstedt’te İşlenen Cinayete İlişkin Şüpheliler İngiltere’de Yakalandı

'Kahraman Kadınlar – Kibele'nin Kızları' Filmi Frankfurt’ta İzleyiciyle Buluşuyor

Pforzheim Türk Veliler Derneği’nden "Türkiye’nin 100. Yılı Kutlu Olsun, Çocukların Yüzü Gülsün" Projesi

FC St. Pauli, DFB Kupası’ndan Leipzig’e 4-2 Yenilerek Elendi

Veolia Towers Hamburg: 89 - Türk Telekom: 77

Bergedorf'ta Modernize Edilen Polis Merkezi Yeniden Hizmete Girdi