Bir serçe gibi süzülüp de zamanın hegemonyasından, güneşe selam vermemekmiş veda etmek.
Kupkuru bir ağacın ölüm pahasına güneşten vazgeçmemesi ve selam durmasıymış veda etmek
Kimileri ölümden beter yorumlar vedaları, kimileri ise vedalara ölüm kadar değer biçer. Ben ise konan değerlerin ne vedaya ne de ölüme ermesini dilerim.
Bu hayatta ne bir merhabam olsun isterim ne de bir vedam.
Bu yaşamda ne bir yüreğe dokunmak isterim ne de biri yüreğime dokunsun.
Ne bir ağaç gibi kök salmak isterim ne de ıssız bir çöl olmak.
Ne içi çürük bir ceviz kabuğu kadar dolu ne de dolu bir mezar kadar boş olmak isterim.
Ben, aslında benliğimin bile yük olduğunu varsayımladığım bu yegane yaşamda sadece bir hancı olup; sesim kulakları rahatsız etmeden, adımlarımı toprağı incitmeden, aldığım nefes havayı kirletmeden ve düşüncelerim fikirlere yön vermeden yani bir hiçlik içinde, herkesten ırak ve habersiz yok olmaktan başka bir hedef veya niyet taşıyamam.
Bazen vedaları yok etmek için bir şeyler yapılabilir mi diye düşünürken, vedaları var kılanın, herhangi bir yere olan aidiyet hissiyatı olduğu gelir aklıma. Belki de o aidiyet hissiyatını yok etmek gerek. Ama kıyametten sonra bile vedalar vardır. Kimileri cennete giderken cehenneme gidenlere veda eder, kimileri cehenneme giderken cennete gidenlere…
Keşke diyorum bazen, Bir elimde ateş diğer elimde su: Su ile cehennemi söndüreceğim ve ateş ile cenneti yakacağım. Ve daha da kimse ne bir yere ait olur ve de vedalar yok olur… "Helallik istedi bu yolun yolcusu yolda yürürken karşılaştıklarından: Kimi, yolun yolcusu yoldakilerle yoldaştır; yoktur bir hak dedi. Kimi de yol benim yolcu sensin deyip; çalmak istedi yola koyulan sebebi…"