Mustafa Remzi Özbadem

Tarih: 09.05.2024 12:13

Abi Deme..

Facebook Twitter Linked-in

Çok güzeldin aslında. Ama çok. Düz siyah, küt kesim saçların, beyaz tenin, zeytin karası gözlerin. Hele Picasso eseri yüz hatların. Zaten boyun da, boyuma…

Karşıyakanın köklü bir mahallesinde ikamet ediyoruz. Babama olan ilgisinden dolayı diğer kiracılar yirmi bin lira kira öderken biz sadece beş bin lira ödüyorduk Alamancı Mucize Teyzemin evinde. O tatillerde gelir, üzerinde beş kilo altın ile akşam vakti, balkonundan aşağıya annemi hiç takmadan, babama seslenir, sohbet ederdi uzun uzun. E rahat kadın. Avrupalı Mucize teyzem benim. Çok severdim. Tabii ki annem sirke fıçısı. Babama bir şey de diyemezdi. Sevmez, nefret ederdi Avrupalıdan. Babam dış semtlerin birinde, bir arsa alıp, ev yaptırmaya başlayınca biz de Alamancı Mucize Hanım Lojmanlarından taşınmak zorunda kaldık. Yeni semtimiz tam bir köy. Adı da Örnekköy zaten. Babamdan daha fazla harçlık kazanma adına evin inşaatında çalışırken, bir akrebin abimin elini sokmasıyla National Geographic ile tanıştık o yıllarda. Amazon'a hoş geldiniz! Çok sıcak bir yaz günü taşınmıştık evimize. Çok yorulmuştum. Dışarıyı izlerken bir yılanın patika yoldan karşıya, buğday tarlasına geçtiğini gördüm. Anneme: “Hemen eski evimize geri dönelim!” dedim. Ama nafile. Artık şehrin kenarında, bir dağ köylüsü gibi olmuştuk. Her an bir yılan yanınızdan geçebiliyor, neredeyse her taşın altından bir akrep ya da kırkayak çıkıyordu. Arka tarafta büyük bir ahırı olan çiftlik; inek, koyun, tavuk, ördek, köpek, ilk gördüğümde kedi zannettiğim koca sıçanlar. Anlayacağınız bir muz ağacı, bir de maymunu eksik ortamın. Başlarında “Deli Ahmet” lakaplı çiftlik sahibi. Ahmet abim. Onun da arkasında alabildiğine klasik Ege çalıları, makiler ve daha da ileride, vadide çam ormanları. Her gün mahallemize gidip arkadaşlarım ile oynuyor, akşam tekrar eve dönüyordum. Alışmak istemiyordum o semte. Ta ki o gün akşam üstüne kadar.

KOMŞU KIZI

Bitişik komşu, ileride birbirimize kapılarımızı kapatmayacağımız, bir aile gibi olduğumuz Erzurumlu dadaşlar, elli metre karşıda birbirine bitişik üç ev daha. Başka yok. İlk sırada İzmir'in bir köyünden Kenan amca. Eşi Gülseren ablayı zamanında kaçırmış. Ki kaçırmak bir gelenekmiş onlarda. Kızı verseler de erkek, kızı kaçırırmış. Üç tane kızları var. Erkek çocuğu çok istemişler. Olmayınca çok üzülmüşler. Ama her şey Allahtan deyip saklamışlar özlemlerini. Bu yüzden çok severdi erkek çocuklarını, onlar ile sohbeti Kenan Amca. Erkek evlat özlemini bu şekilde bastırıyordu belki de. Bir akşam, eve girmek üzere iken bana seslendi. Evinin önünü yeni sulamış, toprak mis gibi kokuyordu o yaz akşamında. Atmış sandalyeleri kapı önüne, ahşap sehpa önünde. Gittim elini öptüm. Ardından Gülseren ablanın elini.

Gel oğlum çay içelim, konuşalım. Nasılsın, iyi misin?

Sağ ol Kenan amca. Teşekkürler.

Sizler nasılsınız?

Daha ilk dakikadan başladı Kenan amcamdan evladım, oğlum edaları. O kadar içten söylüyordu ki, gözleri parlıyordu her seferinde. Ve çaylar bir ay parçası elinde geldi önümüze. Sanki o ay doğmuştu yüzüme.

Ver bakalım Remzi abine çayını kızım.

Oy oy! Ne yaptın be Kenan amca? Daha ilk dakikadan attın golü bize penaltıdan. O akşam kaç tane çay içtim hatırlamıyorum inanın; ay yüzlüyü görme adına. Bir daha bir daha derken çaykolik oldum. Gece de uyuyamadım demli çaydan.

ZEYNEP

Müjde Ar'a çok benziyordu ki çok severdim Müjdeyi. Aynı okula gidiyormuşuz. Yolumu bekledi o akşamdan sonra. Evden çıkınca beni bekliyordu evinin bahçesinde, görüyordum. Geç çıkıyordum. Ama bu sefer erken çıkıp, biraz aşağıda beni bekliyordu. Okula kadar sürüyordu sohbetimiz. Gözlerini hiç ayırmadan bakardı konuşur iken. Hele ben konuşur iken dalardı bazen, konuşmam bittiği halde kalırdı o hala bende. Ben ise gözlerimi kaçırır, sohbeti bacı-kardeşte bırakmaya çalışırdım her seferinde. Çünkü çok sevdiğim Kenan Amca bana “abi“ etiketini vurmuştu ilk günden. Nasıl lekelerim ben o etiketi? Tabii ki asla! Seneler geçti sohbet ilerledikçe kalpdeki ateş, beklentileri de artırıyordu söylemde. Zeynep bir kedi gibi gezer iken karşımda, ben korkak tavşanı oynadım içim yana yana.

PATLAYAN YANARDAĞ

Bir gün, bir ders arasında Zeynep kapıya geldi ve bana dışarı gelmemi söyledi. Bir sorun vardı belli ama ne? Dışarı çıktım. Yaklaştım. Gözlerime baktı. Ben gelmeden önce ıslanmıştı bile o zeytin gözleri.

-Bak! Seni bilmem ama ben seni çok seviyorum. Bunu bil!

Dedi ve çok hızlı bir şekilde yanağımdan öpüp, kendi sınıfına doğru, başı yerde, hızlı adımlar ile gitti. Ağlıyordu. O uzun koridor sırat köprüsü oldu bana. O, koridor boyunca süzülür iken, seslenmek istedim arkasından.

Dur!
Ben de!

Demek istedim. Ama kelimelerim her seferinde Kenan Amcaya çarpıp yankılandı, geri döndü “ abi “ diye.

Sonrasında okul yolumu dağiştirip, uzun yolları seçtim korkaklığıma. Ben onun bu cesaretli feryadına “ ben bir korkağım!” yanıtını verdim yani. Kaçtım. Okulu bıraktı o sene. Eviden de çıkmaz olmuştu artık. O kadar isterdim ki konuşmayı senin ile.

ELE GİDER YAR

Bir gün evlerinden bir kalabalık insan gurubunun çıktığını gördüm. Eve gelip anneme kalabalığı sorduğumda onu istemeye geldiklerini söyledi.

İstemişler.
Vermişler.
Yıkıldım.
Düğün evlerinin önündeki boşlukta oldu. Ayağımı süre süre gittim oraya. Çünkü Kenan Amca gelip düğünün başında durmam gerektiğini söylemişti. Çünkü ailenin bir evladı gibiydim onun için. Abisiydim çünkü. Gitti düğün sonrası Zeynep benden alamadığı o cevap ile yeni hayatına. Evliliğinde de mutlu olamadı. Eşi tam bir şerefsiz çıktı tam anlamı ile. Alkolik, içince onu döven, kaypak, serserinin biri. Arada dövüp, annesinin evine yolluyordu garibi. Zeynep annesinin evine geldiği bir gün zeytin ağaçlarınin altında gördüm ilk. Göz göze geldik . Suratı çürükler ile kaplı idi. Ama gözleri hala parlıyordu bana bakarken. Eskiden olduğu gibi. Merhabadan başka bir kelime çıkmadı o geveze ağzımdan. Baktı. Kaşlarını yukarı kaldırıp hiçbir şey demeden yürüdü, gitti. Bu mu sadece der gibi.

İki gece sonra hayatımın ilk pususunu kurdum bir şeytana. İki haftalık bir hastane ziyareti ve kulağına “ adam ol! “ mesajı ile. Bu muydu yapmam gereken bilmiyorum ama bir zaman sonra boşandılar iyileştikten sonra. Huzura erdi ruhu diye düşündüm. Ama bunu ona hiç soramadım.

GECİKMESİN KELİMELERİNİZ

Seviyorsanız ”seviyorum! “ deyin karşınızdakine. Hele o size gelip, gözünüzün içine baka baka bunu sizden önce yapmış ise, bir saniye bile kaçırmadan söyleyin ona, onu sevdiğinizi. Çünkü ben biliyorum ki bana beni sevdiğini söyleyen cesur yürekli liseli, benden aynısını duyduktan sonra hayatı boyu iskencelerde bile kalsa o güç ile kalbini dik tutacaktı. Belki başka yerlerde olacaktı. Bu arada :

Özür dilerim senden.
Bilmem ne kadar anlamı var şu an ama. Hep mutlu kal.

“ Gülümse… “
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —