Serpil ÇALIŞKANOĞLU
Tarih: 15.01.2023 21:10
ALMANYA TÜRKİYE’YE Mİ TAŞINIYOR?
Neredeyse iki yıldır Türkiye’de yaşıyorum. Geldiğim zamanla şu anki süreç arasında özellikle ekonomik olarak o kadar çok fark var ki. Evlerin fiyatları, kiralar ve daha birçok temel ihtiyaçlar... Gerçi bu zorluk nerede yok ki? Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde de enflasyon almış başını gidiyor, yaşam koşullarının ağırlığı çok farklı değil. Burada gençlerle çalışırken onlara hedef belirleme konusunda sorular sorduğumda çoğundan yurt dışında yaşama hayali kurduğu yanıtını alıyorum.
Gençler, kendisini tam olarak neyin beklediğini bilmiyor. Diğer tarafta ise gurbette yaşamanın ve özlemenin kekremsi tadını bilenler de Türkiye’de yaşamak istiyor. O kadar çok soran oluyor ki “Gelmek istiyorum ama korkuyorum. Çocuklar var. Hayat nasıl? Alışabilir miyim?” diye. Benim bugünkü yazım da biraz onlar için.
Hoş, gelmek istediğinizde herkes özellikle Avrupa’yı cennet görenler size karşı çıkacaktır.
Bunun için öncelikle ne istediğinizi bilmeniz gerekiyor. Büyük bir şehir mi hayaliniz yoksa küçük bir kasaba mı?
Eğer hâlihazırda kenarda köşede sizi en az altı ay idare edecek paranız veya hemen iş bulma imkânınız yoksa o zaman bu hayalinizi biraz ertelemelisiniz. Küçük küçük hazırlık yapın, araştırın, öyle karar verin.
Şayet bu imkânım var diyorsanız küçük bir kasaba, özellikle bir turizm bölgesini tercih etmek çok daha ideal bir karar olacaktır. Nedeni şu: Eğer bir dil biliyorsanız turistik bir bölgede rahatlıkla iş bulabilirsiniz. Bu bölgelerde, satıcı, şoför, servis elamanı veya gastronomi alanında en az sekiz ay çalışacak insana ihtiyaç var. İşinizde iyiyseniz bu süre daha da uzar, sezonluk olmaz.
GELDİĞİNİZ YERLE TÜRKİYE’Yİ KIYASLAMAYIN
En önemli şeyi söylemeyi unuttum. Geldiğiniz yerle Türkiye’yi asla kıyaslamayın. Öyle bir yanılgı içine girecekseniz de gelmeyin.
Her ülkenin zorlukları ve avantajları var.
Benim yaşadığım yerde, günde birkaç kez elektrik olmuyor, bazen su kesiliyor. Yolları çamurlu, minibüs saatte bir kafasına göre geçiyor ama sabah uyandığımda pırıl pırıl bir gökyüzü, portakal ağaçları ve güneş yüzümü aydınlatıyor. Yukarıda yazmıştım ya “Öncelikle ne istediğinizi belirleyin.” diye. Eğer hem konfor hem doğa ve büyük şehir diyorsanız sanırım, bunun bedeli daha çok olacaktır.
Ben gelirken önceliğim olarak huzur, doğa, deniz, güneş, turistik ve havalimanına çok uzak olmayacak bir yerdi. Ne güzel bir tesadüf ki kendimi burada buluverdim! İlk zaman minimalist yaşadım her konuda. Ziyaret eden arkadaşlarım bilir. Evimdeki eşyalar ikinci eldi ve yalnızca gerekli olanlar vardı. Altı ay içinde minibüsü iki kez görebildiğim için gitmek istediğim yere yürüyerek gittim yani hep zorunlu spor yaptım. Köy ortamı olduğu için belirli bir saatten sonra dışarı çıkmak da imkânsızdı. En kreatif olduğum zamanlardı. Evimde hoşuma gitmeyen eşyaları boyadım, resim yaptım, bol bol yazdım. Tüm bu olumsuz gibi görünen şeye rağmen hayatımın en güzel kararlarından birini almışım. Kalabalık AVM yerine deniz kenarında yürüyüş yapıp midye kabuklarını toplamak, taze aldığınız sütle yoğurt reçel yapmak... Köy pazarında, mahsulünü kendi yetiştiren esnaftan domates salatalık almak, marulların tazeliğini, meyvelerin kokularını duyumsamak bana yetiyor şimdilik. Sizin mutluluklarınızı bilemem ama ben burada, Almanya’da her açtığımda kâbus yaşadığım posta kutusunun olmamasına hayranım. Allah’ım ne güzel bir duygu! Yardımlaşma, paylaşma özellikle küçük yerlerde hâlâ var.
Olumsuzluklar yok mu? Var elbette en çok alışamadığım davranış da insanların verdiği saati tutmaması. Zaman kavramı herkese göre farklı burada.
Sosyal kontrol var ama sınırları siz çizerseniz var. İnsanımız biraz meraklı, beş dakikada hayat hikâyenizi öğreniveriyor doğal doğal sorup. Artık öğrendim yöntemlerini, gülüp geçiyorum sorularına.
Almanya’dan tomarla para getirdiğinizi sanıp borç isteyen, bir şey satarken iki katını söyleyen, sizi biraz naif gören de oluyor ama zamanla öğreniyorsunuz bu yaklaşımları hatta pazarlık bile yapıyorsunuz.
Bunun için karar vermeden önce geleceğiniz yerde önce tatil yapın, çocuklarınız varsa okulları araştırın. İş imkânlarını, yeteneklerinizi gözden geçirin. Sağlık sigortanız iki ülkeden birinde olmak zorunda. Ehliyetiniz iki yıl geçerli her ülke dışına çıktığınızda. Bu işin uzmanı değilim ama nereye karar vereceğiniz, koşullar, imkânlar konusunda bu geçişi nasıl kolay yaşayacağınız konusunda yardımcı olmak için yazdım bu yazıyı.
Sorularınız olursa elimden geldiğince cevaplamaya çalışırım.
Kısa bir dip not geçeyim. Ben köy tarafında yaşıyorum burada da çok ev yapılıyor. Yerleşenlerin çoğu Alman ama Manavgat ve Side tarafında da o kadar çok Alman yerleşen var ki yürüyüş yapanların yarısından fazlasını onlar oluşturuyor. “Bazen onlar mı cesaretli, biz mi biraz korkağız?” diye düşünmeden edemiyorum.
Her şey gönlünüze göre olsun.
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —