Gülseren KAYA
Tarih: 30.11.2022 14:29
BİR UÇAK YOLCULUĞU
Yine yolculuk zamanı ve yine düştüm yollara.
Yaşadığım şehirden, doğduğum şehre doğru yolculuğum karışık duygularla başladı.
Uzun bir beklemeden sonra kontrollerden geçip, uçağa geçerken, dönüp şöyle arkama baktım.
Olur ya serde gidip dönememek de var.
Gelip de görememek var.
Hayat işte!
Uçağın penceresinden yaşadığım şehre bakarken bir yandan da tanıdığım yerleri bulmaya çalışıyorum.
Doğduğum şehir ve yaşadığım şehir. İkisi de birbirinden ne kadar farklı.
İkisinin de kendine has güzelliği var sevdiğim.
İki şehirde de anılarım var.
Tam da bunları düşünürken arkamda başlayan sohbete istemeyerek tanık oldum.
Daha yeni tanışmasına rağmen iki yolcunun arasında samimi bir hava oluşmuştu.
İsim, memleket, çoluk çocuk derken konu yaşadıkları hayal kırıklıklarına yedikleri kazıklara kadar geldi uçuş süresince.
“Ne kadar birbirine benzer şeyler yaşamışız!” dedi birisi.
“Evet.” dedi diğeri. “Seni gördüğümde anlamıştım, iyi birisi olduğunu ve seninle konuşabileceğimi.” diye devam etti.
Konuşurken rahattı, demek ki güven hissi oluşmuştu da böyle rahatça anlatabiliyordu.
Belki de içinde biriktirdikleri vardı ve sadece konuşmaya ihtiyacı vardı.
Yanındakini belki bir daha görmeyecekti ama fark etmezdi anlatmaya devam etti.
Olur ya bazen tanımadığın birine her şeyini tüm çıplaklığıyla ve gerçekliğiyle anlatmak iyi gelir insana, tıpkı bir terapi gibi.
İnanın, ben bunu bu üç saatlik uçuşta çok net bir şekilde gördüm.
ÇOK ACIMASIZ BİR HAMLE
Lafa başlamadan derin bir iç çekip hayat arkadaşından çektiğini anlatmaya başladı. Onca yıldır aynı yastığa baş koyduğu adamı aslında hiç tanıyamadığını ekleyerek bitirdi.
Sessizliğin eşlik ettiği bir hüzün sarmaladı ikisini, susarken kim bilir neler gelip geçti gözlerinin önünden.
Diğeri, ailesiyle kopukluğunu, ailesinin kendisine yaptığını anlatmaya başlarken bir ara göz yaşlarıyla cebelleştiğini ben bile onları görmeden fark ettim.
Kardeşiyle dertleştiğini sanarak anlattıklarının, yıllar sonra kendine karşı nasıl koz olarak kullanıldığını söylerken kelimelerin altında nasıl ezilip büzülmüştü.
Ne acı, kardeşim dediğin kişiden böyle bir ihaneti yaşamak!
Nasıl bir duygu silsilesi yaşamak gerekiyor ki canım dediklerini bir kalemde fütursuzca silebilesin? Çok acımasız bir hamle.
Kardeşlik bu yahu! Var mı ötesi?
Her şey çıkar bazında mı algılanıyor bu çivisi çıkmış dünyada?
Çıkarı için, canım, kanım, dediğin insanları bir avuç kumla gömer mi insan?
Bir kalemde silebilecek kadar mı değersiz, zamanında sana kol kanat germiş olan bu kişi? Çıkarların değerlerinden daha mı ağır basıyor?
Hangi durum sana bazı şeyleri görmezden getiriyor?
Mevlâna ne güzel demiş:
“Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur.
Düşmem dersin, düşersin,
Şaşmam dersin, şaşarsın.
Öldüm der, durur,
Yine de yaşarsın.”
Öyleymiş, aynen de öyleymiş.
Dinlediğim bu sohbet, bunu bana yine tasdikledi.
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —