Çağımızın hastalığı bence ulaşılabilirlik. Neye ulaştığımızı bilememekle birlikte istersek her şeye ulaşabileceğimizi düşünüyoruz, dahası düşündürülüyor.
Ulaşılabilirlik, kelime olarak olumlu bir anlam içeriyor ama “mış” gibi yaşamların olduğu bu çağda gerçeği yansıtmıyor yani hiçbir şey hemen ulaşılabilir değil, sadece öyle görünmekte. Özellikle sosyal medya platformlarının yaygınlaşması ve etkili bir iş kolu olarak gün geçtikçe aktifliğini artırması, insanları yoğun rekabet duygusuna sevk etmekte. Yine özellikle psikolog, yaşam koçu, kişisel gelişim uzmanı gibi meslek erbaplarının ya da bir düşünürün ve şairin kaç yıl önce o günkü koşullar doğrultusunda söylediği etkili sözlerini aktarmayı meslek edinmiş kişilerin, genelde kendilerini eksik hissettiği konularla ilgili yok edilebilir, dönüştürülebilir tarzındaki yüzeysel ve birbirinin kopyası paylaşımları birçok kişiyi etkisi altına almakta.
Pozitif konuşmaya ve doğru enerjiye inanan birisi olarak emekten yoksun abartılı bir mücadele yönteminin özellikle orta alt sınıfın insanlarına faydadan çok zarar verdiğini düşünüyorum. Bilinen tarihi itibarıyla dünyayı hep bir avuç insan kontrol etmiş, birilerine imkânlar hep fazlasıyla sunulurken diğerlerine çok ötelerde dolambaçlı yollar gösterilmiş. Böyle gerçek bir karanlıktan hareketle istenilen her şeye hemen ulaşılabilir duygusu veya düşüncesi var olan durumu doğru yansıtmamakta. Bu durum; bulunduğu çevreden, toplumdan biraz daha farklı düşünen ve davranan bireylerin üzerine anlamsız bir yük bindirmekte, beklentiyi olduğu ve olabileceği noktanın çok ötesine taşımakta ve kendini baskı altında hisseden bireyin, onu ne sürekli bir şeylere ikna etmek için uğraşan beynine ne de bulunduğu toplumun yüzeysel insanlarına anlatabilmesine izin vermemekte.
SABIR VE EMEK
Peki, ne yapmalı? “Gerçeğimiz bu, olmadı ve olmayacak.” diyerek istediğimiz hayatı yaşamak için çabayı bırakalım mı? Hayatını mücadele üzerine kurmuş ben tabii ki pasif bir kabullenişle vazgeçmeyi önermiyorum ve kabul de etmiyorum. Öncelikle uzun vadede örgütlü bir mücadeleyi destekliyorum. Bu, hemen sonuçlanacak bir durum değil. Nihayetinde karşımızda saflarını sıklaştırmış, gücü elinde bulunduran bir sistemin patronları var. Onlar, kuşkusuz bir anda kendisiyle aynı seviyede aynı işleri yapmamızı istemeyecektir. Buna ne sistemleri ne de o sistemin arkasındaki egoları izin verir. Bu, zamanla hareketle bilinçle ve tarihin yardımıyla dönüşecek bir durum. Kolektif mücadeleyle olacak durumun dışında, birey olarak günlük yaşam pratiğimizde umut etmenin cezbedici yanından ziyade külfetine daha çok takılanlardanım. Ayakları yere basmayan bir düşüncenin umut kısmı da yorucu ve sancılı oluyor doğrusu. Bu yüzden umut etmenin ağırlığı altında kendimize eziyet etmeden irademize inanan, bizi savurmayacak bir inanç ve inatla yol alalım. Bilinçli bir farkındalık yolumuzu aydınlatacaktır. Doğaya baktığımızda görürüz, tüm başlangıçlar, bitişler ya da dönüşümler belli bir sabrın ve emeğin karşılığında vücut bulur. Bu noktadan hareketle emeksiz yemek olmayacağını kendimize söylemeliyiz. Zamana yayılmayan şeylerin zamansız biteceğini de eklemeliyim.
Sonuç olarak eleştirdiğim noktaya vardığım, kendimle çeliştiğim düşünülebilir ama hayatlarımıza ve yıllarca uğraşmamıza rağmen ağzımıza bir parmak bal çalmanın ötesinde bir arpa boyu yol almadığımız gerçeğiyle yüzleşildiğinde fikirlerimle aynı noktada buluşacağımızı düşünüyorum.
Sevgiler.