Hayatında bir şeyler eksik diye üzülürsün. Yüreğinin derinliklerinde, çaresiz bir sitem birikir.
Belki de zamansızdır hayat. Hayatın sunduklarına erken, sunmadıklarına geç dersin. Zamanla çelişir, kendinle kavga edersin. “Niye böyle zamansız?” diye sitem edersin. Ya da “Neden bu kadar geç?”
Hayal ettiğinin zamanında, başka bir coğrafyada sen belki başkasındır…
Belki yoksulsundur; başka coğrafyaları arzular, aslında en güzeline sahip olduğunu fark etmeden sitem edersin. Kim kendi coğrafyasının hepsini görmüş ki? Ya da insanını gerçekten tanımış? Hep öykünürsün karşına çıkan bir güzelliğe.
İçinden geçenler gözlerinden okunur. Kaçırırsın bakışlarını. Ya da başını öne eğer, kendi iç dünyanda kendinle ya da zamanla hesaplaşırsın.
Zaman, hayallerimizin aynası olur bazen. Bakar dururuz. İç çekeriz. Film şeridi gibi geçer gözümüzün önünden; bazen siyah beyaz, hüzün, öfke, yorgunluk dolu… Bazen kısa anlar renklenir; ona öykünür, orada teselli buluruz. “Kısmet” deriz avutmak için. Ya da “kader.”
Zamana karşı zayıf, güçsüz hissederiz bazen kendimizi. Her şeyi zamana yayma umursamazlığı… ya da çaresizliği.
Oysa emeği umursamıyoruzdur belki de. Emeğin hak ettiği değerin bilincine varmak yerine, “Buna da şükür” der geçeriz.
Sonra bir şeyler eksik olunca zamana sitem ederiz.
Zaman, nerede olursak olalım, daima bir şeylerin eksik kalacağını gösteren bir aynadır aslında.
Yetmeyince, eksik olunca yine sitem ederiz.
Hep bir şeyler eksik kalacak.
Eksileceğiz çaresiz; belki sevemeden, aşık olamadan… Uğruna değerlerin farkına varılmadan, hakkı verilmeden… Belki nankörlük edercesine.
Belki birbirimize yetmeyeceğiz. Belki de fazlalık…
Ama hep bir şeyler eksik kalacak.
Sevmeye öyküneceksin; “Neden bu kadar erken?” diyeceksin zamana. Ya da “Neden bu kadar geç?”
Belki yine coğrafyaya sitem…
Sevdiklerinden ayrılınca, zaman eksilince; zamana sitem, coğrafyaya sitem, belki dostlarına…
Bir şeyler hep eksik kalacak.
Bugün değil belki kimine; yarın başka birine…
Zaman yayacak eksik olanı. Her yeni yaşam, eskileri gösterdikçe çaresiz…
Hep bir şeyler eksik kalacak.
“O çağda, o coğrafyada seninle olmak hayali… ya da olamamak” çaresizce.
Bugün değilse yarın…
Hep bir şeyler eksik kalacak.
Kendi içimizde, kendi eksikliğimizle eksik kalacağız.
Hep bir şeyler eksik kalacak…




