Kısalıyor geceler yaza doğru, düşüncelerimiz, planlarımızla birlikte.
Uzun kış gecelerinin bitmez tükenmez yüzleşmesiyle geçen saatlere yaydığımız yaşamın bize reva gördüğü paydan ne düştüyse...
Bazen mutlu bir tebessümle birlikte yüzümüze tatlı bir ifade bırakmanın rahatlığında uykuya dalmanın huzuru; bazen ise acılarımızla savaşırken, hayallerimizin bizi esir almasına karşı bedenen ve ruhen savaş içinde gergin geçen dakikalar, saatler...
Kapanmak bilmeyen gözkapaklarımızın ağırlığında, düşünceden düşünceye sarmalında dolanıp durmak...
Her gece, günün düşüncelerle o günkü vedasıdır zaten. Tekrar hatırlar, yad eder, vedalaşırsın muhakkak. Unuttuğun bir şey varsa, yaşamamışsındır onu demek ki...
İçsel olan her şey muhakkak geceye taşınır. Onunla başını yastığa koyduğunda tekrar buluşur, vedalaşırsın. O uyku halinden rüya duygusuna geçiş aşamasında, onun acı veya tatlı tebessümü, acı ifadesi yüzüne yansıyarak uykuya dalarsın.
Belki de daha eski anıların hesaplaşması, yaşanmak istenmesi, mutlulukla yüzünde ifadesini bulan yaşanmışlıklar.
Belki bir aşk hikâyesi, belki bir ayrılığın acısı, belki de bir kavuşma hayalinin devam eden heyecanı...
Yaz gecelerinin tatlı heyecanı, her şeye rağmen insanlarda bir mutluluk resmeder.
En azından denizlerle buluşmak, bir dere kenarında uzanmak, bir nehir kenarında sevdiklerinle bir şeyler paylaşmanın mutluluğu...
Belki de dostlarınla bir yerlerde, bir ağacın altında, bir park yerinde sohbet etmenin zevki... Ya da bir sevgili... El ele, göz göze... Güzel sözleri fısıldarken öpme isteğinin dayanılmaz hafifliği...
Geceler kısalıyor yavaş yavaş...
Hayallerimizi, yaşanmışlıklarımızı kısa uykularımızın bavuluna sığdırma telaşı da başlayacak...
Gözümüzü kapamadan önce hangi yaşanmışlıkları daha yaşayacağız, kim bilir...
Belki ilk günden, belki bir tatil gününün ilk heyecanı... Belki hayallerimize engel yoksulluğumuzun hüznü, yüreklerimizde mahcup bakışları bırakıp güne yavaşça, sessiz uzanmak... Uyuyabilirsen artık... Ne çekilmez ama o duygu...
Çaresizlik, dayanaksızlık... Yapayalnız acıların ve yokluklarınla baş başa gecelerin koynuna uzanmanın ağırlığı... Ne bir şarkı, ne bir ağır türkü çare olur. Yüreğini alır, sarılarak uyumaya çalışırsın...
Günler uzadıkça uzayacak yaşamın reva göreceği yaşanılacaklar...
"Eyvallah" edersin belki, doğanın kanunu böyle diyerekten. Yaşam mecburiyeti belki de...
"Mecburum abi" dercesine... Ya da "Kader" deyip yine o kısa gecelere uzanacağız çaresiz...
"Şansıma tüküreyim" belki de...
Ya da "Yürü oğlum, kim tutar seni... Geceler de senin, gündüzler de..."
Doğuştan şanslı olan olur ya... Kimisi doğuştan borçlu...
Her ne olursa olsun, kısa gecelere doğru uzanmanın, hayalini biriktirmenin tadı yine de hoş geliyor insana...
Üzüm ekmek ya da karpuz peynir misali...
Soğuk da bir içecek olursa hele... İster ayran, ister şarap ya da rakı...
İyi de bir dostun varsa eğer, çekilir Gecenin Resmi...