Güne erken uyandım. Dün, herkese kucak açacak kadar esnekdim; oysa bugün kimseye elimi uzatmayacak kadar mesafeli olmuşdum yakınımdaki uzaklara!
Bilge Ozan Yunus Emren’nin yıllar ötesinden seslendiği gibi, ‘’Bir ben vardır, benden içeri’’ Ruhumun derinliklerini sarıp sarmalayan bir başka can hissediyordum içimde.
Sarmaşıkları sanat odamızın balkonuna uzanan çınarlık ağacın dallarına baktım usulca yarı açık pencereden.
Her gün nağmeli seslerine alışık olduğum Kuşlar, cıvıl cıvıl ötmüyorlardı gayri!
Her daim yanımda olan, sesime ses katan; uğruma kendini odlara atan fedakar, güzel insan sevgili Ozan Şiar tutunacak dalımdı.
Bir elmanın iki yarısı idik.
Zahiri görmeyen gözlerimin yokluğunu hissettirmeden, her zaman ki sevecenliği ile koluma girdi, yola revan olduk.
Yeni bestelediğimiz türkümüzü coşkuyla
mırıldanırken; aniden güvercin çırpınışını hissettik garip garip öten sesinden!
Sapanla güvercini ağır yaralamışdı, yüreği
kararmış, vicdanı körelmiş biri.
Dayanamadık güvercinin iniltisine!
Güvercin tedirginliğinde yüreğimiz dağlandı.
O an bir türkü yazıp besteledik, Şiar ile yaralı güvercine.
Bizim de gönül telimiz kırıkdı!
Can dediğimiz, canın çıksın diğenlerden!
GÜVERCİNLER ZARA DÜŞTÜ
Kırdı gönül tellerim
Parçalandı YERE düştü
Ayaz vurdu güllerimi
Yaz ayında KARA düştü
Bulutlar karardı küstü
Ay tutuldu güneş pustu
Turnalar, kumrular sustu
Güvercinler ZARA düştü
Güneşi aldım koynuma
Bedeller verdim aynıma
Dostlar ip taktı boynuma
ŞahTurna Can DARA düştü!...
Aşık ŞAHTURNA