Önceleri yarınlar bizimdi, gelecekten umutluyduk, maviliklere sürecektik gemileri. Sonra ise yazık olmuştu yarınlara ve artık "Aldırma Gönül" zamanıydı... İşte o "Aldırma Gönül" zamanı hâlâ devam ediyor.
Duyguların betonlaşmaya başladığını hissettiğimde, her şey olduğu gibi devam ediyordu. Ümitle beklenen o aydınlık, güneşli, barış ve nezaket dolu yarınlara bir türlü erişemiyorduk. Filler tepişiyor, çayır çimen hep eziliyordu. Amerika hep birinci, hep kurtarıyor havalarında; Avrupa’nın göçmen ülkeleri, Afrika ezilmeye devam, Asya yükselişte, Avustralya tabiat harikası derken ay ve güneş tutulduysa da dünya tersine, düzüne, hatta her yöne dönmeye devam ediyor…
Tüm bunlarla beraber insan, avuna savuna yaşam mücadelesine teknoloji nimetiyle tanıştığından beri her şeye kolayca ulaşmanın hazzını taşıyor; koşuyor, büyüyor, çoğalıyor. Bu arada bilgi azalıyor, paylaşım yok oluyor ya da bana öyle geliyor…
Sinema, tiyatro, müzik, resim ve bilumum sanat dalları hep zamanın sesidir. Toplumun acıları, sevinçleri, gözyaşları, kahkahaları, endişeleri, mücadelesi iç içe bizleri yansıtır.
Yıllar evvel müziği kasetlerle evlerimize ulaştıran bazı sanatçıların TRT’den ya da radyodan dinleyicilere ulaşma şansı yokken, bizim evde Edip Akbayram’ın o yanık sesi yükselir, yürekleri dağlayan içten sesiyle annemi hüngür hüngür ağlatırdı. Liva Sokak’a taşan sesiyle "Hasretinle Yandı Gönlüm", "Aldırma Gönül" gibi eserler, her biri ayrı duygu yüküyle dinlenirdi. Başka başka sanatçıların sesi de güzel olsa da Edip Akbayram’ın sesi ve kalitesi bambaşkaydı.
Yasakların engelleyemediği sesi, müzik kasetleriyle el arabaları üzerinde İstanbul’un her semtinde dolaşıyor, o enfes ses her yanı sarıyordu. En çok satılan müzik kasetleri arasında yerini alıyordu.
O şimdi ötelere gitmiş olsa da sesi hep bizimle... Bu kez daha acıklı, daha derinden vuruyor kalbimi. Sonsuza dek o yanık ses içimi kavurmaya devam edecek... Sesine, ruhuna saygıyla…
Müziğin güzelleştirdiği dünyamızı, dilimiz de güzelleştirir. Ancak son zamanlarda dil erozyonu tehlikesiyle karşı karşıyayız. Duyguların dile vurumudur dili zenginleştiren. Duygularımızı mı kaybediyoruz, nedir? Her gün kötülük mü tırmanıyor? Vahşileşiyor mu insanoğlu? Deli sorular içindeyim. Mutlaka sizlere de oluyordur böyle karmakarışık düşünceler, değil mi?
Dünya çoktandır savaşta... Ama soğuk ama sıcak savaşta. İnsanlar şaşkın, oraya buraya can havliyle ülke değiştirme peşinde. Kimi çoluğunun çocuğunun bugününden, yarınından endişeli, hep bir konfor arayışında; kimi karnını doyuracak ekmek bulamadığından çırpınışta… Eğitim kenarda duruyor artık. Çünkü insan nefes alamıyor, canının derdinde.
Ortadoğu kan içinde... Yıl 2000’lerin çeyreğinde; teknoloji tam gaz ileri! ChatGPT çıkmış bir de... Yazı yazmak bile değer kaybında!
Tüm bu karmaşanın içinde yorgun olmadan diri durabilmek bile mucize der, yaşam mücadelesindeki herkese duru ve aydınlık günler dilerim.
Savaşlar olmasın... İnsanlar, üç günlük dünyada barış içinde, Nazım Hikmet’in dediği gibi;
"-Şeker de yiyebilsin çocuklar!"
Sevgilerimle...