Yasemin Murat Arslan

Tarih: 12.09.2024 11:56

Kızlarımızın İsimleri Hep İnce, Hassas, Yumuşak ve Narindir

Facebook Twitter Linked-in

Neden bir erkek çocuğuna Kaya, Demir, Savaş, Tayfun ismini verirken, bir kız çocuğuna Elmas, İnci deriz? Ya da Bahar, Gülbahar, Lale, Sümbül, Nergis, Meltem gibi daha birçok güzel, hassas, ince, kırılgan, narin isimleri seçeriz? Bir erkek çocuğu için Volkan derken, bir kız çocuğuna Damla, Yağmur, Billur deriz.

Biz bu isimleri kızlarımıza verirken bilerek mi, yoksa bilmeden mi onların ruhlarının, duygularının, bedenlerinin hassaslığını belirtiyoruz? Belki de bilinçaltında bir yerde hepimiz farkındayız kız çocuklarının ne kadar hassas bir yapıya sahip olduklarının.

Biz Lale diyoruz, Sümbül diyoruz ama bir kendini bilmez geliyor, üstüne basıyor, eziyor o nadide çiçeğimizi.

Biz Elmas, İnci diyoruz, dağdan yuvarlanan bir kaya gelip en değerli mücevherimizi kırıyor, paramparça ediyor.

Biz Bahar, Gülbahar, Gülşen, Nurşen diyoruz; birileri geliyor, kar gibi, buz gibi, dolu fırtınası misali, solduruyor yüzlerindeki gülücükleri, yüreklerindeki sevinçleri.

Biz Name diyoruz, Beste diyoruz, Seda diyoruz; kendini bilmez biri geliyor, ruhlarındaki bütün o güzelim ahenkleri altüst ediyor.

Biz Hayal diyoruz, Hülya diyoruz, Rüya diyoruz; bir kalas geliyor, kızlarımızın dünyasını karartıyor, bütün geleceğe dair umutlarını kül ediyor.

Biz Hediye diyoruz, Behiye diyoruz, Şükran diyoruz, Şükriye diyoruz; kıymet bilmez biri geliyor, o nazik bedenleri hunharca paramparça ediyor.

Biz Güneş diyoruz, Hilal diyoruz, Aynokta, Esmeray diyoruz, Yıldız diyoruz; kendini bilmez biri, o kadar parıltıya tahammül edemiyor, kara toprağa gömüyor kızlarımızı.

Hele bir de Narine yapılanlar gibi, en çok güvendikleri, en kıyamadıkları, en yakınları, doğduğu, büyüdüğü çevresi, köylüsü, amcası, dayısı, dedesi, abisi ya da babası olunca... Ezen, üzen, kıran, acımayan, kalpsiz, ahlaksız, vicdansız olanlar... İşte o zaman o narin ve nazik ruhlar, hassas ve kırılgan bedenler daha çok acı çekiyor. Onlarla birlikte o acıyı yüreğinin en derinlerinde hissedenler de daha fazla acı çekiyor.

Ya bir çocuk olarak, ya geleceğe dair hayalleri olan bir genç olarak, ya bir anne adayı ya da bir anne olarak, acımıyorlar Narine’lere. Kırıyorlar dalını, gülünü, yaprağını. Gülücüklerini soldurup, o küçücük, nazik bedenlerini vuruyor, parçalıyorlar. Çığlıklarına koca bir aile, koca bir köy, koca bir şehir, hatta bütün bir ülke bile sağır kalıyor. Akan kanlarını, kör taklidi yaparak görmüyorlar. Hiç acımıyorlar Narinlerin narin bedenlerine. Yetmiyor, belki hala nefes alıyordur diye bir de torbaya koyup ağzını bağlıyorlar. Yetmiyor, dibi karanlık bir dereye, göle, çöle, ormana atıyorlar. Cansız bedenlerine bile tahammül edemiyorlar ve istiyorlar ki hiç gelmemiş olsaydınız bu dünyaya. Tamamen yok olmanızı bekliyorlar. Acımıyorlar hiç Narin ve Narin gibilere. O alçak zihniyetlere sahip, ruhları kara, duyguları, düşünceleri sapık, elleri kanlı canavarlar... Ve onlara yaltaklık eden alçaklar...

İnsanın, insan olanın içi ta derinden acıyor. O nazik bedenlere dokunan eller kurusun diyorum. 

KURUSUN!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —