Eskilerden kalan bazı sözleri hiç anlamazdım, yok “korkunun gözünü̈ sevmek”, yok “manda yuva yapmış̧ söğüt dalına”.
Bu da şimdi “dam üstünde saksağan” gibi oldu.
Korku, ayakta kalmamızı sağlayan, kendimizi koruyup kollamak adına geliştirdiğimiz çok doğal ve olması gereken bir duygu fakat biz onu yönetemezsek o bizi yönetir hâle gelir ki bu, hayatın her alanında sistematik şekilde kullanılıyor.
İşe yetişememekten,
işten çıkarılmaktan,
paramızın yetmemesinden,
seyahat ederken yolda kalmaktan,
kadın ve erkek olarak yetersizlik duygusundan,
yeteri kadar güzel olmamaktan,
yeteri kadar güçlü̈ olmamaktan,
ele ayağa düşmekten,
yaşlanmaktan,
kırışmaktan,
kocamızdan, komşumuzdan, polisten, politikacıdan, doktordan, otoriteden ve şu sıralar en çok da doğal olarak hastalıktan korkuyoruz.
AŞI OLMAK ZORUNDA KALMAK
Türkiye’de okula gidenler bilir, bizi ailelere hiçbir açıklama yapmadan sıraya sokar ve tek tek aşımızı yaparlardı.
Şimdi de öyle. Plan tıkır tıkır işliyor. Aşı sırasına girdik, birinci, ikinci derken bakalım hepimiz ne zaman okullu olacağız?
Aşının yan etkilerini,
koruyup korumadığını,
ne kadar süre koruduğunu,
altı ay sonrasında etkisini kaybedip kaybetmediğini,
her mutasyona uğradığında bizimle dalga geçip geçmediğini,
yıllar sonraki etkilerini bilmiyoruz, tartışılıyor.
Biz de “Acı patlıcanı kırağı çalmaz.”, “ Aşı girmeyen eve koronavirüs girer.” deyip aşımızı olacağız.
Aylar önce söylemiştim: “Öyle köşeye sıkıştırılacağız ki olmak zorunda bırakılacağız.”
“Olmayalım da ölelim mi?” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
ARKADA KALAN ENKAZ
Yeni dünyada bilgi̇, sağlık, güç geçerli.
Eğer bunu fark edemiyorsanız vay hâlinize!
Bilgi edinmek, oturup televizyonların başında dizi veya bir sürü̈ anlamsız programı izleyerek olmuyor ne yazık ki.
Bilgi, öğrenerek ediniliyor, araştırarak.
Bu süreç, her şey normale dönünce bile arkada bir enkaz kalacak zaten.
İlişkiler,
duygular,
yalnızlık,
dokunma duygumuz,
sevgi anlayışımızın değişmesi…
Malum önceden sıkı sıkı sarılırdık birbirimize, şimdi ayaklarla veya yumruk yapıp selamlaşıyoruz.
Fragman gibi…
GÜÇ DEDİĞİMİZ ŞEY…
Maskemizin altında gülüyor muyuz, ağlıyor muyuz?
Nefesimizi doğru alamadığımız için balıklar gibi bakmaya başladık.
Diyorum ki güçlü̈ bir bağışıklık sistemi her zamankinden daha önemli.
Öyleyse ne yediğimize, ne içtiğimize, nasıl yaşadığımıza bakmalıyız.
Soluduğumuz hava, kullandığımız ürünler, radyoaktif derken “Bana bir şey olmaz.” mantığı yürütmek, geçerli değil artık.
Unutmayalım, güç dediğimiz şey, bilgi ile bütünleşip sağlıklı ve mutlu bir yaşamı oluşturur!
Hep beraber güzel ve güneşli günlere inşallah…