Değerli Dostlar,
Covid-19 sebebiyle evlerimizde sosyal izolasyona devam ederken yani karantinanın tam ortasındayken ‘Koronavirüsten Kaçarken Başka Hastalıklara Tutulma!’ başlığıyla sizlere ulaşıyorum. En başta belirtmek isterim ki ben bir sağlık çalışanı değilim, bilim insanı değilim, doktor ya da psikolog hiç değilim. Sadece kısıtlamalar, sosyal izolasyon ve yalnızlığın getirdiği bazı sorunlarla baş etmeye çalışan bir yakınım için “Benzeri bir durumla ilgili dünyada neler oluyor, ne gibi çalışmalar yapılıyor?” diye araştırmaya başladım. Dünyada da durumun pek farklı olmadığını gördüm. Okuduğum makale ve bilimsel çalışmaların bir kısmının yanı sıra, kendi edindiğim tecrübeleri sizlerle paylaşmak istedim.
Hepimizin beraberce yaşadığımız ve bildiğimiz bu süreç, Mart 2020'de, SARS-CoV-2 virüsünün yayılmasını önlemek amacıyla tüm dünya ülkelerinin karantina kararları almasıyla başladı. Aradan geçen 14 ay sonrasında ise sosyal izolasyonun neden olduğu ve birçoğumuzun hâlâ farkında olmadığı, çok sessiz ama çok daha büyük bir salgınla karşı karşıyayız. Evet, virüsün yayılmasını önlemek için karantinada kalmak ve sosyal mesafe gerekliydi ama kimse, sonrasında bu durumun insanların ruhsal ve fiziksel sağlığı üzerinde yaratabileceği olumsuz etkileri hesaba katmadı ya da ilk etapta görmezden geldi. Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezinin yayınladığı son bildiriye göre sosyal izolasyon, ruh sağlığı üzerinde risk oluşturmakla birlikte nörolojik ve fiziksel sağlımızı da etkileyebilir. Bu durum, bunama, bağışıklığın düşmesi, uyku bozukluğu, kalp rahatsızlığı, tansiyon, felç, metabolizma bozuklukları gibi farklı hastalıklara yol açabilir.
SOSYAL ÖZLEM
Son günlerde, uzun süreli sosyal izolasyon ve yalnızlığın getirdiği fiziksel, ruhsal etkilerin sayısı arttıkça bu durum, bilim adamlarının ve araştırma merkezlerinin üzerinde durmaya ve derin çalışmalar yapmaya başladıkları bir konu hâline geldi.
Sizinle paylaşmak istediğim bu çalışmalardan bir tanesi de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Beyin ve Bilişsel Bilimler Bölümü'nden Dr. Livia Tomova’ya ait. Çalışmada, sosyal izolasyonun beyin aktivitesini nasıl etkilediği incelendi. Birbiriyle sosyal olarak bağlantılı olan, 18–40 yaş arasında 40 yetişkinden oluşan bir grup ile beynin hangi bölgelerinin sosyal etkileşim ihtiyacını tetiklemede rol oynadığını belirlemek üzere bir deney yapıldı. Katılımcılardan herhangi bir telefon ya da tablet olmadan bir odada tek başlarına 10 saat geçirmeleri istendi. Aynı katılımcılardan ayrıca 10 saat yemek orucu tutmaları da talep edildi. Bu 10 saat boyunca da her katılımcının beyin faaliyetleri bir araştırma ölçme tekniği ile görüntülendi. Bu çalışmanın sonunda elde edilen bulgu, bireyleri sosyal bir ihtiyaçtan mahrum bırakmanın, beyinde benzer bir bölgede aç olduğunda tepki veren sosyal özlemi uyandırdığı oldu. Bu nedenle sosyal olarak izole olmaya zorlanan insanlar, aç bir kişinin yemek istediği gibi sosyal etkileşimde bulunmaya daha fazla özlem hissedebilir. Bu da karantina şartlarında yalnızlıkla başa çıkmayı daha da zorlaştırarak çeşitli ruhsal ve fiziksel sağlık problemlerine neden olabilir.
BAŞ ETME YÖNTEMLERİ
Sosyalleşmek, üretmek, ailemizle dostlarımızla bir arada olmak en temel psikolojik ihtiyaçlarımızdan bir tanesidir. Bir yanda salgından korunmamız gerekirken, bir yanda sosyal izolasyon sonucunda ruhsal ve fiziksel sağlığımızı koruyarak geçici olduğunu ümit ettiğim bu pandemi sürecine nasıl direnç gösterebiliriz? Tabii ki herkesin olaylar karşısında kendine göre baş etmek yöntemleri farklıdır. Uzmanlardan edindiğim bilgiler ile yaşamımda bir yandan sosyal izalosyonumu sağlarken bir yandan da sosyalleşmeye çalışıyorum. Bunun ipuçlarını sizlerle paylaşmak isterim.
-Her güne şükrederek ve başucumda yazılı olan olumlama yazılarını okuyarak başlıyorum. Sonuçta bir güne daha sağlıklı olarak gözlerimizi açıyorsak o günü bize verilmiş bir ödül olarak görmeli ve bunun için şükretmeliyiz. Sükretmek ve olumlama, duygusal sağlığımızı destekleyen pozitif düşünmeyi teşvik edebilir ve dayanıklılık, başa çıkmak gibi becerilerimizi geliştirebilir. Araştırmalar, minnettar olmanın, şükretmenin ve pozitif düşünmenin; anksiyeteyi, depresyonu ve stresi hafifletmeye yardımcı olduğunu gösteriyor.
-Haftanın birkaç günü evde spor yapıyorum ve sahilde yürüyüş yapıyorum. Sosyalleşmek isteyenler, bunu internette canlı yayın spor ya da dans derslerine katılarak da gerçekleştirebilirler. Egzersizin fiziksel ve psikolojik sağlık üzerinde muazzam faydaları var. Aynı zamanda uzmanlar, günde yarım saat yürümenin bağışıklığı güçlendirerek salgın hastalıklardan yüzde 50 daha fazla koruduğunu belirtiyor.
-Haftanın birkaç günü meditasyon yapmaya çalışıyorum. Bunun için sessiz bir ortama ve cep telefonunuzdan dinleyeceğiniz meditasyon müziğine ihtiyacınız var.
-Okuyabildiğim kadar çok kitap okuyorum. Kitaplar, dünyayı algılama şeklimizi zenginleştirmeye, hayal gücümüzü geliştirmeye, yeni fikirler oluşturmaya, yaratıcılığımızın gelişmesine destek olur. Ne kadar üretken olabilirsek kendimizi o kadar yalnız hissetmeyiz. Hiç katılmadım ama kitap kulüplerinin on-line buluşmalarına katılarak hem okuduğunuz kitaplar üzerine tartışıp hem de sosyalleşebilirsiniz.
-Haftada bir kere bile olsa deniz kıyısında ya da hafta sonları yeşillik alanlarda doğayla baş başa kalmaya çalışıyorum. Araştırmalar, zaman geçirdiğimiz ortamın genel sağlığımızı ve mutluluğumuzu etkileyerek stresimizi artırabileceğini veya azaltabileceğini göstermektedir.
-Evimizin diğer bir üyesi kedimiz Pamukşeker’le vakit geçiriyorum. Evinizde bir hayvan beslemeniz ya da bir bitki yetiştirmeniz hem yalnızlık hissinizi azaltabilir hem de sizi stresten uzaklaştırabilir.
-Sosyal mesafe kurallarına dikkat ederek haftanın bir günü, ailemi ziyaret ediyorum. Haftanın diğer bir günü, iş yerine gidiyorum ve ofiste çalışıyorum. Haftanın bir günü, farklı konu ve projelerle ilgili bir toplantı yapmaya gayret ediyorum. Kardeşim uzakta oturduğu için görüntülü arama ile görüşüyorum. Yakın dostlarımla sık sık telefonda görüşüyorum.
-On-line eğitimlere katılıyorum ya da kendim on-line eğitimler veriyor, sosyal medya üzerinde canlı yayın programları organize ediyorum. Böylece bu aktiviteler, sanal üzerinden bile olsa yeni insanlarla tanışmama, bilgi almama ve bilgi dağıtmama olanak sağlayarak hem sosyalleşmemi hem de motivasyonumu güçlendiriyor.
-“Ne yerseniz öyle hissedersiniz.” sözünden yola çıkarak elimden geldiğince sağlıklı beslenmeye dikkat ediyorum. Az ve öz yemenin ruhsal ve fiziksel sağlığıma olumlu etki ettiğini keşfettim. Özellikle bu dönemde, bağışıklığımı destekleyecek vitamin takviyeleri de alıyorum.
-Bilinçaltı temizliği çalışmaları için seanslara katılıyorum, on-line koçluk seansları alıyorum. Baş edemediğim konularda kapısı bana her zaman açık olan bir terapistimin olması, bana güven veriyor. Bu yaşam şartları altında kendiniz ve çocuğunuz için yapacağınız en büyük iyilik ve yatırım, belli aralıklarda bir psikologdan destek almak olabilir.
Televizyonlarda, sosyal medyada her gün ölüm, yoğun bakım görüntüleri ile insanları korkutarak, endişelendirerek evde kalmalarını sağlamak yerine sağlıklı yaşam, sağlıklı beslenme, spor, kontrollü sosyalleşme ve bağışıklığı güçlendirme konularında kamu spotlarının oluşturulmasını çok isterdim.
Her şeye rağmen bizler, bu şartlarda bir yandan sosyal izolasyonumuzu sağlarken diğer yandan da sosyal yaşamın içinde kalmaya, motivasyonumuzu yitirmemeye, ruhsal ve fiziksel sağlığımıza elimizden geldiğince dikkat edelim!
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmayalım!