Cezmi Ancil

Tarih: 02.12.2024 03:55

Lara

Facebook Twitter Linked-in

Bu yaz Antalya'yı görme fırsatım oldu. Yazmıştım, özellikle belediyenin bıraktığı intibadan hoşnut olmadığımı. Sağ olsun dostlar sayesinde plajlarından faydalanıp, laf aramızda soğuk bir bira içip denizin keyfini çıkardık. Bira içme alışkanlığım ve bağımlılığım yok yani. Eş-dost sohbeti, yani. Nesimi'nin dediği gibi: "Ben doldurur, ben içerim; günah benim, kime ne."

Çok kıymetli Elazığlı ve mahalli dostum sayesinde Konyaaltı restoranlarını da ziyaret etmiş ve o sohbetlerde meşhur rakımızın tadına da bakmıştık. Konu bu değil tabii. Öylesine anımsadım ve yüzümde bir mutluluk oluştu aslında.

Antalya denince Lara akla gelir. Meşhur upuzun plajı yani. İsmi de güzel. Kadın ismi. Alman ismi. Başka var mı bilmiyorum. Hatta bir Alman komşumun bahçesinde hep sesini duyardım: "Lara" diye seslenirdi sık sık. Bir gün evine gitmek durumunda kaldım. Bahçe kapısı açıktı, girdim. Aman tanrım, bizim Kangallar gibi iki dev gibi köpek. Bana doğru gelirlerken tabii ki tedirgin oldum. Gözlerine bakmadan "Lara, gel buraya" diyerek elimi dizlerime vurarak rahat davranmaya çalışırken adam çıktı ve onlara seslenince geri dönüp gittiler. Akıllı köpekler, çoğundan yani. Sonra adam içeri seslendi: "Lara" diye. Genç bir kız geldi. Köpekleri içeri götürmesini söyledi. Kızcağız da köpeklere seslendi ve neşe içinde uzaklaştılar.

Meğerse kızın ismi Lara'ymış. Yani güzel bir isim, Lara ve ben bozuntuya vermemiştim. Fakat Antalya'daki bir taksi şoförünün anlatımına bozulmamak elde değildi.

Antalya'nın sembollerinden olan Lara'nın plaj ve otelleri malum. Gözümüz yok. Çok hevesli de değiliz. Daha çok turistlerin uğrak yeri oteller.

Lara denilen bölge eskiden bostanlıkmış. Evet, bildiğimiz bostan. Biber, domates yani... Lara bölgesinde sadece bostan ekicileri yaşarmış kulübelerde. Çingene bölgesi olarak bilindiği için insanlar pek gitmezmiş bile oralara. Taksici öyle dedi yani.

Daha sonra birileri o bostanlık arazileri satın almış ve zamanla lüks daireler falan yapılmış. Sahiden kimse inanmaz oraların eskiden bostanlık olduğunu. İstanbul'daki surların dibindeki eski bostanlıklar gibi.

Şimdi Lara'daki o binaların birçoğu kiralık ve daha çok turistlere veriliyormuş. En ballı kiracılar Araplar değil, Ukraynalılarmış. Evet, Ukrayna... Hani savaş var ya... Garibanlar, ülkelerinden kaçıp buralara geliyormuş.

İşte taksici burada öfkeli konuşuyor. "Abi inanır mısın, aha gördüğün şu binanın satış fiyatı beş milyon ama bu Ukraynalılar da para bostan zibili gibi. Evi satın alacağı paraya iki üç aylığına, bir yıllığına kiraya alıp oturuyorlar... Ev parasına yahu," diyerek direksiyonu yumrukluyor. "Savaş bunlara yarıyor abi," diyerek devam eden taksici, Avrupa ülkelerine küfredip durdu yol boyunca.

Bizi indirirken, "Kusura bakmayın abi, ağzımı bozdum," diyerek özür dilese de tepkisini anlıyordum. Taksici vedalaşırken uzatmalardaki son golünü atmayı da ihmal etmedi. "Abi anladım, siz de Almancısınız. Allah var, akşama kadar direksiyon sallamaktan koca bir yaz bir kere bile şu denize giremiyoruz. Sizi dün de getirdim buraya. Helal olsun bu hayata be, eyvallah abi, sakın yanlış anlama," diyerek gazladı.

Sahiden helal olsun bu hayata be... Koca ömrümüzde bir kez Lara'ya gittik, lafı yedik iyi mi? Helal olsun be kardeş. Ukraynalılar, size de eyvallah. Yüzün bakalım Lara'da. Değirmenin suyu Avrupa'nın emeğinden. Hele şu Almanlar. Rus düşmanlığı gözlerini karartmış. Ukrayna'yı besleyedursun, onlar da savaş paralarıyla yiyip içsinler Lara'larda, kiralarda...

"Aksırıp tıksırıncaya kadar yiyin," demiş ya şair... Şair bir bilse, aksırıp tıksırıncaya kadar yedikleri halde doymak bilmeyenlerin dünyaya hakim olduğunu. Nereden bilecek Tevfik Fikret, Lara'yı, Ukrayna'yı... Yiyene de helal olsun... Ukrayna'ya değil... Antalya'ya...


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —