Çatışmaların yoğun bir döneminde Diyarbakır'ın bir köyünden, neredeyse tamamı akraba olan kalabalık bir grup, deyim yerindeyse kaçıp İzmir'e yerleşmişler. Mahallenin bir kısmını köy etmişler neredeyse. Bir kısmı da fırsatını bulup yurtdışına, başta Almanya olmak üzere Fransa ve Belçika'ya yerleşmiş.
MERHABA KARDEŞ.
1986/87 okul dönemi. Lise birinci sınıf. İlk gün. Pencere tarafı, koridor kısmındayım. O da orta sıra yanımda. Okulun ilk gününde tanışma var. Bu kısmında sırası gelen ayağa kalkıp kısadan bir tanıtım yapıp oturacak. Ve sırası gelince ayağa kalktı. Burnunda büyük bir et parçası olsa gerek derinden ve cırtlak ses tonuyla doğu şivesini saklamaya çalışıp biraz da İzmir ağzını döverek:
– Herkese merhaba! Ben Müslüm. “Uve” biz İzmir'e yeni yerleştik. Bir gün başarılı olup güçlü, zengin bir işadamı olacağım. Bunu hep beraber göreceğiz inşallah arkadaşlar. Sağolun!
-Oy oy! Özgüven tavan yapmış. İşadamı olacak. Hem de en büyüklerinden. Sınıfta kısa bir sessizlik. Ardından gülüşmeler. Öğretmenin de gülüşmeler katılmasıyla kahkahalar yükseliyor. Lehçenin kullanılışı, hele o “uve” demesi. Belki de o an bir Şener Şen ya da İlyas Salman filmini getirdi akıllara. “Uve” o bölgede “ve” bağlacı olarak kullanılır. Komik gelebilir bilmeyene. Ben gülemedim, tebessümüm dışında. Gülenler de kötü niyetli değildi ama o an bu şekilde yaşandı Müslüm adına. Bozulmuştu biraz. Çatık kaşlarıyla tüm sınıfı taradı. Turlayan gözleri bana gelince:
“Merhaba kardeş!” ile noktalandı. Merhaba, merhaba ile karşılandı bende. Esasında dostluğumuz böyle başladı desek yalan olmaz.
PROJELER ADAMI MÜSLÜM…
Derslerle alakası fazla olmayan, hatta hiç olmayan dostum hayatın diğer kısımlarında yerinde durmuyordu. Pahalı markaları sever, satın da alırdı düşünmeden. Aşiret çocuğu idi. Malı mülkü satıp yollara düştükleri için para sorunu yaşamazdı Müslüm. Çalışıp kazanma yolunun kapital ve kendini doğru sunumla olacağını söyler, özellikle kılık kıyafete önem verir, geri vites yapmazdı sosyetik ağa. Bana da zamanın dizi yırtık moda pantolonlarından birini aldırmıştı. Babamın beni gördüğündeki o bakışı hala gözlerimin önünde. Babam beni çağırıp elime bir miktar tutuşturdu ve “Paran yok herhalde ki yırtık pantolon giyiyorsun. Git ve kendine yeni bir tane al!” dedi. “Baba moda” dedim. Ama buhar olup uçtu benim moda muhabbetim. Gözleriyle gözümün içine çaktı o modayı. Yasak yani.
HAREKETE GEÇME ZAMANI
Tüketimi hunharca yaşayan Müslüm bir gün hareketli bir şekilde gelip “Baba gel bir parti işimiz var seninle” dedi. “Ne partisi birader? 80 darbesinin ardından?” Yeni yeni soğutuyoruz ülkece darbelerin motorunu. Tam baharı tatmaya başlamışken ülkem. Hele hele bir Diyarbakırlı ve bir Siverekli'nin o dönemde girebileceği her türlü girişim, oyuna iki sıfır başlamak sayılırken. “Deli misin oğlum? Aman! Yok!” bende korkunun her tonu var.
Zaman kimliğinizin, değerinizi arttırdığı bir dönem...
-Gençlik Partisiymiş meğer projesi kardeşimin. Bir yer kiralayıp kasa kasa kola, fanta ve meyve suları satın alınacak. İçine gizli alkol desteğiyle yasak kokteyller yapılacak. Anlayacağınız fiesta! Dans, coşku, içecek ve eğlence. Yani Müslüman mahallesinde salyangoz satacağız.
-Ama tuttu. Meğer ülkem darbeler sonrasına yapılacak eğlence partilerini bekliyormuş gizli gizli. Yıkıldı her yer. Bir zaman sonra herkes parti yapmaya başladı. Ama Müslüm bırakmıştı, onlar başlarken. Başlarda az bir kazanç elde etse de sonraları daha büyük, lüks partiler yaptı. Marka ürünler getirtip satışlar ve daha birçok korkusuz ticari girişimlerle doldurdu zamanını ve cüzdanını. Sonra okulu bırakıp ortadan kayboldu "UVE Müslüm". Diğer akrabaları gibi Almanya yolcusu oldu. Adını bile un uttuğum, evlenip Hamburg'a yerleştiğim bir dönemde, Hamburg havaalanında yanında Alman eşi ile birlikte gördüm dostumu. İzmir yolculuğumuz öncesi. Çok sevindik birbirimizi tekrar gördüğümüze. Hani hemşehrinizi görürsünüz de şiveye atarsınız ya dilinizi, köyünüz edersiniz her yeri. İşte o. İlk günkü Müslüm'dü sanki karşımda. Kartını verip “Görüşelim kardeş!” dedi. Görüşmeye başladık. Hala da görüşüyoruz.
SIĞINMACI MÜSLÜM ARTIK İMPARATOR
O şimdilerde Almanya'nın en büyük, hatta Avrupa'nın imparatorlarından biri diyebiliriz. En büyük gastronomi malzemeleri imalatçısı, tedarikçisi ve satıcısından biri oldu. Lübeck'te toplamda 9000 metrekare üzerine kurulu fabrikasında, 5000 metrekarelik bir kapalı alanı ve birçok işçisi ile çalışıp hayatını devam ettiriyor. Stresli bir hayatı olsa da kazanıp, kazandırıyor çevresine. Anlayacağınız burada da durmamış “Risiko sever, proje kovalayan o köylü Müslüm”.
1987'de Müslüm'ün lehçeli hayaline gülenlerin çoğu ile bir şekilde kontak halindeyim. Ya da sosyal medya aracılığıyla takip halindeyim. Müslüm şimdilerde o sınıfın tamamından yüzlerce kat zengin ve başarılı. O komik anı yenilgi sayıp öldürseydi içindeki o işadamı olma hayalini, belki de şimdilerde kalabalığın içinde kaybolacaktı. Belki yenilgi onu hayatının kalan kısmında daha da çabuk bitirecekti. Köyüne geri dönecekti.
Ama dönmedi.
UVE SONUÇ
Diliniz, dininiz, şekliniz ne olursa olsun öncelikle bir tarzınız ve amacınız olsun. Ve bir savaşınız olsun tüm gücünüzü gösterebileceğiniz. Ama yıkıcı olmayan. Aksine yapıcı ve gittikçe büyüyen bir direnç ile.
İnanın. İnanç sizi ayakta tutan en büyük dopingtir. Siz kendinize inanmazken başkalarından size inanıp, size doğru adım atmalarını bekleyemezsiniz. Yürümeyi öğrenmeden koşamazsınız.
Sağlıklı "uve" başarılı günler sizin olsun.
Gülümse…