Şehirlere, köylere, dağlara bahar geldi… İlkbahar umutlarımızı yeşertir, çiçek açmış ağaçlar iyileştirir, yüzümüzü güldürür. Ama birçoğumuz, yanı başımızdan geçen mevsimleri ve onların sunduğu güzellikleri, kendi telaşlarımız içinde umursamayız. Hepimizin, baharın gelişinden daha önemli sandığımız türlü türlü sorunları vardır; o sorunlara dört gözle bakarız da, yanından geçtiğimiz çiçeği fark etmeyiz nedense.
21 Mart ile birlikte havalar ısınmaya, karlar erimeye, ağaçlar çiçeklenmeye, toprak yeşermeye, göçmen kuşlar yuvalarına dönmeye başlar. Bu tarih, gece ve gündüzün eşit olduğu gün olmasının yanı sıra, Nevruz'un başlangıcı ve aynı zamanda Dünya Şiir Günü’dür. UNESCO’nun 1999 yılında aldığı kararla, her yıl 21 Mart’ta Dünya Şiir Günü kutlanıyor.
Newroz ise, nev (yeni) ve ruz (gün) kelimelerinin birleşmesiyle oluşan ve “yenigün” anlamını taşıyan bir bayramdır. Anadolu, Mezopotamya, Orta Asya ve çevresindeki pek çok halk tarafından baharın gelişi olarak kutlanır. Ancak sadece bir mevsim değişikliği değil, aynı zamanda özgürlük, mutluluk, kardeşlik ve barışa duyulan özlemin bayramıdır. Binlerce yıldır kutlanan Newroz, özellikle Ortadoğu halkları ve Orta Asya ülkelerinde büyük anlam taşır.
Demirci Kawa efsanesi de bu bayramın tarihsel kökenlerinden biri olarak anlatılır:
Bir zamanlar, Dehak adında çok zalim bir Asur kralı varmış. Bir gün bu kralın omuz başlarında yaralar çıkmış. Birçok hekim bu yaraları tedavi etmeye çalışmış ancak başarılı olamamışlar. Sonunda bir hekim, kralı muayene edip ona, her gün iki Kürt gencinin beynini çıkarıp yaralarının üzerine sürerse iyileşebileceğini söylemiş. Dehak, hekimin sözünü dinlemiş ve her gün iki Kürt genci öldürülerek beyinleri yaralarına sürülmeye başlanmış.
Bu durum uzun süre devam etmiş. Ancak bazı gençler öldürülmemek için kentten kaçıp dağlara sığınmış. Bir gün sıra Kawa adında bir demircinin oğluna gelmiş. Yiğit, cesur ve iyi yürekli biri olan Kawa, oğlunun ve halkının katledilmesini kabullenmemiş. Çevresindeki insanlarla konuşarak, Dehak’ın zulmünden kurtulmanın tek yolunun onu öldürmek olduğunu anlatmış. Sonunda, saraya giderek Dehak’ı öldürmüş. Ardından, dağda yaşayanlara haber vermek için sarayın avlusunda büyük bir ateş yakmış. Bu ateşi görenler, dağdan evlerine geri dönmüşler. İşte o gün bugündür, 21 Mart’ta büyük ateşler yakılarak özgürlük kutlanır.
Bu destanı, ilk kez çok sevdiğim Karslı bir arkadaşımdan dinlemiştim. O dönem, Nusaybin, Cizre, Van, Hakkâri ve Kürtlerin yaşadığı birçok yerde Nevruz Bayramı kutlanırken olaylar çıkmış; onlarca insan hayatını kaybetmiş, yüzlercesi de tutuklanmıştı. Bir zamanlar Nevruz, Türkiye’de özellikle ülkenin doğu ve güneydoğusunda gerilim ve çatışmayla eş anlamlı hale gelmişti. İdeolojik bir meseleye dönüştürülerek Kürtlere mal edilen bu bayram, bir dönem yasaklandı.
Oysa Newroz, halkların ortak mirasıdır. Bu bayramın, barışı ve kardeşliği baltalamaya çalışanların hüsrana uğrayacağı; acının, gözyaşının ve ölümlerin son bulacağı; sevginin ve kardeşliğin tesis edileceği bir gün olması dileğiyle… Newroz Pîroz bê!
Bugün artık aramızda olmayan ama dizeleriyle kocaman izler bırakan tüm şairlerimizin ruhları şad olsun. Her birini minnetle, şükranla ve rahmetle anıyorum. Hâlâ yaşamakta olan şairlerimizin ise ömürleri uzun, düşleri güçlü, kalemleri daim olsun.
Bana öyle gelir ki,
Belki bin yıllık bir ömrün macerası geçti başımızdan.
Ama biz hâlâ güneşin altında,
El ele, yalınayak koşan, hayran gözlü çocuklarız...
- Nazım Hikmet Ran