Bir yangın çıkıyor; belli ki her zamanki gibi birileri işlerini, sorumluluklarını yerine getirmemiş.
Yeni bir şey mi? Hayır. Bu ülkede yaşayan insanlar ne zaman ellerine aldıkları işi, üstlendikleri sorumlulukları doğru ve dürüst bir şekilde yerine getirmeyi öğrenecek?
Olayların yaşanması, insanların ölmesi, bu ülkenin insanlarına sorumluluk sahibi olunması gerektiğini bir türlü öğretemiyor.
Malzeme çalınır, eviniz başınıza yıkılır. Gereken kurallar uygulanmadığı için yangın çıkar, hayatınıza mal olur. Tedbirler alınmadığı için maden ocağı çöker; insanlar diri diri yanar, adeta diri diri gömülürler. Ancak millet, olayların nedenlerini, niçinlerini, sorumluların sorumsuzluklarını tartışmak yerine siyasi görüşlerini tartışır. İnsanların acıları üzerinden siyaset yaparlar, hiç çekinmeden.
"Yok, bizden biri değil, bize ters düşen partililer yaptı bu yanlışı," gibi saçma sapan tartışmalar başlatılır.
Her seferinde olduğu gibi yine bir katliam meselesi var ortada, çünkü birileri gene maddi çıkarlarını ön planda tutmuş. Birileri yine “Aman bir şey olmaz” demiş. Birileri gerekeni yapmamış, yaptırmamış. Birileri sorumluluklarını gerektiği gibi yerine getirmemiş.
Bu kişi ya da kişilerin siyasi görüşlerine bakılmaksızın eleştirilmeleri ve gereken cezayı almaları kaçınılmaz bir durumdur ve asla tartışmaya açık olmamalıdır. İsterse babamızın oğlu olsun, ne fark eder? Konuyu her seferinde siyasi tartışmaya çekmekle sorunlar çözülmüyor.
Siz de olabilirdiniz o faciada, orada. Sizin yakınlarınız, sevdikleriniz de olabilirdi.
Neyi tartışıyorsunuz? Kimi, kime karşı, neden savunuyorsunuz?
Hadi, sorumluluğunu yerine getirmeyenler vicdanlarını rafa kaldırmışlar.
Ya siz, o kişileri savunanlar? Siz de mi vicdanınızı kaybettiniz?
Burada ruhsatı verenden tutun, denetlemesi gerekenlere; mal sahibi, mülk sahibi, hatta yangının çıkmasına sebep olan kişi ya da kişiler… Hepsi suç işlediler.
Yüksek bir bina yapılıyorsa, bu illa bir otel ya da kamu binası olmak zorunda değil; insanların özel oturma alanları da dâhil yangın merdiveni olmak zorunda. Bu, dünyanın her yerinde olan, olması gereken bir şey.
Neden her şeyi siyasete bağlamaya çalışıyoruz? Gerçekten anlaşılır gibi değil.
Beni siyasette başkan, başbakan, belediye başkanı, bakan, milletvekili her ne şekilde temsil ediyorsa ya da edecekse, ben neden sorumsuz bir insana o yetkiyi vereyim?
Ya da diyelim ki bir şekilde eline öyle bir yetki geçmiş; bir insanın hâlâ o işin başında durmasını neden savunayım ki?
Neden işini düzgün yapan, sorumluluk sahibi insanlar varken sorumsuz insanlar aynı yetkileri ellerinde tutsunlar?
Neden müsaade etmek istiyorsunuz buna, ben anlamış değilim.
Tarafsız bir şekilde hepimiz, hep bir ağızdan “Suçlular cezalarını çeksin” dememiz gerekmiyor mu?
Belki biz kayırmayı bırakırsak, onlar da arsızlıklarını bırakırlar.
Belki yüzleri kızarır, vicdanları harekete geçer.
Ya da adalet doğru işler, onlar da bu şekilde devam edemezler.
Ama önce içimizdeki adaleti harekete geçirmemiz gerekiyor.
Suçluları aklamaya çalışarak kimden, nasıl, hangi değişimi bekleyebiliriz?
Bırakın siyasi görüş ortaklığını, aynı anneden, aynı babadan olsak dahi suçluya suçlu dememiz gerekir.
Bence bırakalım, her koyun kendi bacağından asılsın.