Bir çoğumuz, çevremizde eş dost ve akrabalarımızın yaşadığı olaylara tanıklık ederiz ya da o olayları belki birebir kendimiz yaşarız.
Başkalarının yaşadığı olayları analiz etmek, kendi yaşadığımızı analiz etmekten daha kolaydır çünkü olaya dışarıdan bakan biri olarak duygusal değil de daha çok mantıkla yaklaşırız. Kendimizi kandırma eğilimi göstermemizi gerektirecek herhangi bir durum söz konusu değildir. Bazen öyle şeyler yaşarız ki bir iş, bir eş uğruna günlerimiz, haftalarımız, aylarımız hatta ömrümüzün en güzel yılları heba olur ama biz hep bir ümitle bekler dururuz. Bazen ömrümüz biter de ümidimiz bitmez. Bir şeyi çok arzu etmenin verdiği masumca bir ümittir aslında ya da ümidin takıntı hâline gelmesidir.
Hani her güzel şey için kendimizi kandırmayı çok iyi beceriyoruz ya işte güzel olacağına inandırmışsak kendimizi, bir kere beklemekten de öyle kolay kolay yorulmayız ya da yoruluruz da yorgunluğumuzun nereden geldiğini bilemeyiz bir türlü.
Ümidimiz biterse her şey biter. O yüzden ümit etmek güzel şeydir. Gerçekleri görmenin, gerçeklerle yüzleşmenin daha doğru, daha derin, daha kısa süreli acılı olacağını bilsek de canımızın bir anda çok fazla yanacağını bildiğimiz için onlardan kaçarız.
Hâlbuki bazı hastalıklarda ameliyat olmamız gerekir. En basit dediğimiz ameliyatlar bile bedenimiz için büyük müdahale anlamına gelir. Yabancı bir elin, cismin bedenimizin içerisine kadar giriyor olması, bedenimize bir başka cismin yerleştirilmesi ya da bedenimizin bir parçasının çıkarılması hiç de bedenimizin arzuladığı bir durum değildir.
Bu durumda, bedenimizin kendini koruma mekanizması devreye girer ve hiç de arzulamadığı bir duruma acıyla tepki gösterir ama biz biliriz ki bu acıya dayanmak zorundayız. O an için büyük acılar çeksek de bu acıların hepsi, bizim daha sonra kendimizi daha sağlıklı, daha iyi hissetmemiz için şarttır. Bunu bildiğimiz için de o anlık acımızı en aza indirecek bazı yöntemlerle başımıza gelen bütün sıkıntılara katlanırız çünkü bir ümidimiz vardır. Her şeyin, şimdi çok zor olsa da geçeceğini ve kendimizi daha iyi hissedeceğimizi düşünürüz.
RUHUMUZ TUSAKTIR
Duygusal durumlarda ise bedenimizle ilgili olandan farklı bakarız olaylara. O yüzden gerçekleri görmek istemeyerek o anlık büyük acılar çekmekten kaçmaya çalışırız.
Biz kaçıyoruz sansak da o, hep peşimizde olur. Bizi asla bırakmaz. Ne hikmetse biz bunu kendimize bir türlü anlatamayız.
Bedenen kaçsak ruhumuz tutsaktır ama hâlâ biz kendimizi korumak adına her gerçeği inkâr ederek yok saymayı tercih ederiz.
Acılardan kaçarken daha uzun süren, bizi bizden alan, hayatı yaşanmaz bir hâle getiren bu durumun içine battıkça batarız, tıpkı bir bataklığın bizi içine çektiği gibi. Çırpınırız, çırpınırız, kurtulmak isteriz ama bir türlü beceremeyiz.
Durumu fark etsek de artık neredeyse geç kalmışızdır. Durum, sadece duygusal değil, bedenimizi de tutsak etmeye başlamıştır.
Duygusal acıları artık bedenimizde hissetmeye başladıysak geri dönüşü zor bir çıkmaza girmişiz demektir.
Ümitlerimiz bizi her daim doğru yola çıkarsın.
Sağlık, mutluluk her zaman yanımızda olsun.